İçeriği podcast olarak dinle
Bazı sorular vardır ki, hepimizin aklından geçer ama asla yüksek sesle sormayız. “Acaba bunu sadece ben mi merak ediyorum?” hissiyle için için düşünür, sonra Google’a bile yazmaya çekiniriz. İşte bu yazı tam da o ‘sessiz çığlık’ sorulara ışık tutuyor.
Kim bilir, belki bu listedeki bazı sorular sizin de yıllardır cevap beklediğiniz şeylerdendir…
1. “Ne kadar maaş alıyorsun?” diye neden sormayız?

Çok yakın arkadaş ortamında bile bu soruyu sormak, kültürel bir sınırı aşmak gibi gelir. Çünkü maaş, sadece gelir değil; başarı, statü, değer gibi kavramlarla ilişkilendirilir. “Ben senden az mı kazanıyorum?” kaygısı, bu tür bir karşılaştırmayı bile gereksiz görmemize neden olur.
Oysa birçok kişi, arkadaşlarının ya da iş arkadaşlarının ne kadar kazandığını merak eder. Aynı pozisyonda çalışan iki kişinin eşit ücret alıp almadığı konusu iş yerlerinde büyük adaletsizliklerin ipucu olabilir.
Ama soran değil, sorulan mahcup olur. Bu yüzden çoğu kişi internette anonim forumlarda ya da kariyer platformlarında “Benimle aynı işi yapanlar kaç TL alıyor?” diye araştırma yapar. Çünkü sormaya cesaret edemez, ama cevabı hep merak eder.
2. “Seninle birlikteyken kendimi yeterince çekici hissediyor muyum?”

Bir ilişkide bu cümleyi kurmak çoğu kişiye “zayıflık göstergesi” gibi gelir. “Ya karşımdaki beni yetersiz buluyorsa?” endişesi, bu sorunun sorulmasını engeller.
Ama gerçek şu ki, ilişkilerde zaman zaman özgüven kaybı yaşamak çok normaldir.
Özellikle sosyal medyada “kusursuz çift” imajlarıyla dolu fotoğrafları gören kişiler, kendi ilişkilerini veya bedenlerini kıyaslama tuzağına düşer.
Kadın veya erkek fark etmeksizin, partnerinin yanında yeterince güzel, yakışıklı, zeki veya ilginç hissetmemek; kişinin içini kemiren ama dile dökülemeyen bir güvensizliktir.
Bu yüzden çoğu kişi partnerine değil, internete sorar: “Sevgilim beni yeterince beğeniyor mu?” ya da “Kendimi çirkin hissediyorum, bu normal mi?”
3. Cinsel sorunlar neden konuşulmaz?
Çiftlerin arasında en çok yaşanan ama en az konuşulan sorunlardan biri cinsellikte yaşanan uyumsuzluklardır. Bu bir “problem” olarak bile tanımlanmaz çoğu zaman, çünkü daha en başından konuşulmamıştır.
Bir tarafın isteksizliği, diğer tarafın beklentisinin yüksek olması… “Acaba bende mi sorun var?” diye düşünen, ama bunu dillendiremeyen binlerce insan var.
Kadınlar genellikle “partnerim beni arzulamıyor mu?” düşüncesine kapılırken, erkekler de “performansım yeterli değil mi?” kaygısıyla içine kapanabiliyor. Ama kimse bunu açıkça dile getirmez. Çünkü “ayıp”, “yargılanırım”, “beni terk eder” gibi korkular devreye girer.
Yeni evli çiftler için bu daha da karmaşıktır. Beklenen “her şeyin yolunda gitmesi” baskısı altında, bazen aylarca hiç yaşanamayan bir cinsellik, konuşulmadıkça sessiz bir duvar örer.
Kadınlar çoğunlukla “isteksizim ama neden böyle bilmiyorum” diye kendi içinde döngülere girerken, erkekler “bunu konuşursak küçülürüm” hissiyle susar.
Oysa ki bu sorunların çoğu çözülebilir. Yeter ki konuşulsun.
Bkz: Erkekler ve Kadınlar Neden Farklı Düşünür?
4. “Psikolojik olarak iyi değilim” demek neden zor?

“İyiyim.”
Bu cevap, belki de insanlığın en çok yalan söylenen cümlesidir. Çünkü psikolojik olarak kötü hissettiğini söylemek, hâlâ “zayıflık” gibi algılanır.
Birçok kişi depresyonda olduğunu ya da sürekli kaygı yaşadığını gizler. İçinde “biri beni yargılar mı?”, “deli sanırlar mı?” korkusu vardır.
Oysa mental sağlık, fiziksel sağlık kadar önemlidir. Ama kimse kolay kolay “Bugün kendimi hiç iyi hissetmiyorum, yardım almak istiyorum.” diyemez.
Bu nedenle birçok kişi sessizce ağlar, kimse görmesin diye duvarın dibinde titrer. Sonra Google’a yazar: “Sürekli mutsuz hissediyorum, normal mi?”
Soruyu yüksek sesle değil, gizlice arama kutusuna sorarız.
Bunu da okumak isteyebilirsiniz: Kıyaslama Psikolojisinden Nasıl Kurtulunur?
5. Topluluk önünde soru sormaktan neden utanırız?
Bir seminerde, derste ya da toplantıda içinizden bir soru sormak geçer ama elinizi kaldırmazsınız.
Çünkü ya saçma bulunursa? Ya herkes size bakarsa?
Özellikle kadınların akademik ortamlarda soru sormaktan daha çok çekindiği birçok araştırmada ortaya konmuştur. Bu utanma durumu sadece “çekingenlik” değil; yargılanma korkusunun sonucudur.
Bu nedenle çoğu kişi sunum biter bitmez konuşmacının yanına gidip fısıltıyla sorar:
“Ben aslında bir şey merak ettim ama kalabalıkta soramadım.”
Bu durum, sadece bilgi eksikliğinden değil; duygusal bariyerlerden kaynaklanır.
6. “Çocuk düşünmüyor musun?” sorusu neden bizi gerer?
Toplumda aile kurmak hâlâ “olması gereken” gibi görülüyor. Evli biriysen “çocuk ne zaman?” diye sorulur. Bekarsan “Hâlâ mı bekarsın?” denir.
Bu tip sorular, insanların özel hayatına müdahale eder ama toplum bunu “sohbet” sanır.
Oysa birçok kişi çocuk sahibi olmak istemeyebilir ya da olamıyor olabilir.
Kadınlar özellikle bu konuda büyük baskı hisseder: Hem zamana karşı yarışırlar hem de duygusal olarak “eksik” hissettirilirler.
İşte bu yüzden çocuk konusunu açık açık konuşmak yerine, insanlar sessiz kalmayı seçer. Ama içten içe kırılırlar.
7. Görünüşüm yüzünden yargılanıyor muyum?
“Ay çok kilo almışsın.”
Bu cümle masum gibi görünse de, kişinin iç dünyasında fırtınalar koparabilir.
Görünüş, bireyin toplumla kurduğu ilişkide önemli bir faktördür. Ama aynı zamanda bir “utanç kaynağı”na da dönüşebilir.
Birçok kişi sırf kilosu, boyu, cildi, sesi ya da tarzı yüzünden küçümsenmiş ya da dışlanmıştır.
Bu yüzden insanlar aynaya bakarken değil; başkalarının bakışlarıyla kendilerini tanımlarlar. Ve bu çok yıpratıcıdır.
Yine de kimse kolay kolay “Kendimden utanıyorum” diyemez. Çünkü utanmak bile utanılacak bir hâl alır.
8. Hayatımın en büyük hatasını söyleyebilir miyim?
“Geçmişte yaptığın en büyük hata nedir?”
Bu soru aslında içsel bir aynadır. Ama çoğu insan bu aynaya bakmak istemez.
Çünkü yüzleşmek, kabullenmekten daha zordur. Hele bunu başkalarının önünde dile getirmek…
O yüzden herkes geçmişi “gömülü” tutar. Bir ilişkide, bir işte, bir kararda yapılan hataları sessizce sırtında taşır. Ama zamanla bu yük, daha da ağır gelir. Bu yüzden birçok kişi geçmiş hatalarıyla yüzleşmek yerine yeni hatalarla oyalanır.
9. Beni biri izliyor olabilir mi?
Bazen bir odada yalnızsınızdır ama arkanızdan biri bakıyormuş gibi hissedersiniz. Bu aslında beyin kaynaklı bir durumdur: “Hayali izleyici sendromu”.
Özellikle ergenlikte başlayan bu hissiyat, sosyal kaygı yaşayan kişilerde yetişkinlikte de devam eder. Biri size bakmıyor olsa da, “bakılıyormuş gibi” hissetmek; utanç duygusunu tetikler.
İşte bu yüzden bazen hiçbir şey yapmasak bile utanırız. Var olduğumuz hâlimizle, bir göz tarafından onay bekleriz. Bu göz çoğu zaman gerçekte değil, zihnimizde vardır.
Bir Yorum Bırakın